Travel

Travel

Thursday, May 13, 2021

BAYRAMLAR ve 400 Trilyonda 1 Şans YAŞAM


 

“Aklından bile geçirme elini sürmeyi o tepsiye  (baklava tepsisi) yarına dek!”

Anneannemin mutfağa dalan torunlarına yenilediği cümle.

En büyük kuzenlerimiz de bayram temizliğine katkıda bulundukları evin her köşesini biz miniklerden koruma görevinde. 

“Orda oturamazsın, buraya girme, ayakkabını çıkart"

Ceviz ağaçlarının gölgesine kurulmuş, iki katli evin misafir odası ise zaten kilitli.

Arefe gününün tantanası hep temizlik, pişirme, taşırma ağırlıklı olduğundan, ben ve kuzenlerim mevsim ilkbahar veya yaz ise bahçede, özgürlüğün sarhoşluğu ile her türlü yaramazlığı yaparak zaman geçirirdik. Çamurlara bulanmak, bahçede tırmanmadık ağacın kalmaması, üstün başın kirlenmesi, el ve yüzlerimizin toz topraga bulanmış olması bile dert değildi. Anneler, teyzeler, yengeler başkomutan anneannenin direktifleri ile bizim dahil edilmediğimiz işlerle uğraşırlar iken akıllarına bile gelmezdik. İki katli evin her bir penceresini, camlar saydamlaşıncaya dek temizlemek, evi baştan aşağı yıkamak, evde ki her toz parçasının peşinden koşmak, mobilyaların bir oraya, yok olmadı buraya yerlerini değiştirmek, yıkanmış dağ gibi çamaşırı ütüleyip yerleştirmek ve mutfakta harikalar yaratmak gibi işler. Bu telaşın içinde en çok o guzelim el dokuma halılarına üzülürdüm (dokuma halılarına düşkünlüğüm çocukluktan kalma demek ki). Arefe sabahı gün ışığını görür görmez, halılar tek tek bahçedeki iplere dizilir ve orada önce bir güzel dövülür pat pat, sonra Sivas kalesini gözleyen terasta arap sabunuyla kıl fırçalar ve yer bezleri ile ovalaya ovalaya iyicene kendilerinden geçirilirken, halılar inceldiklerini ve ömürlerinin azaldığını da hissediyorlar mıydı acaba? 

Benim aklım mutfaktan bahçeye kaçan kokularla, en az 29-30  kişi oturacağımız bayram yemeğine kayardı zaman zaman.


Gündüz geceye dönünce, erkekler hazırlanan sofraya oturunca da, evin tüm kadınları (annem, iki teyzem, 3 yenge, yaşı 4 den büyük olmayan erkek kuzenler ve tüm kızlar), evin sokağında olan hamama giderdik. En temiz, en renkli, en canlı, en yüksek sesli, en güzel kokulu, en güzel lezzetli en eğlenceli gibi sıfatların hepsinin birden buluştuğu yerdi bu hamam. Arefe gecesi sadece kadınlara ve çocuklara açık, her köşesi sarı ampullerle aydınlanmış, sabun kokan hamama giderken bile içim sevinçle dolardı. Evden taşınan dolmalar, börekler, çeşitli meyveler ve diğer lezzetler, göbek taşı keyfine dek sağlam sakin dursunlar amacıyla, serince olan soyunma kabinlerinde bırakılır, ardindan peştamal ve takunyalarla (çocuklar icin mayo ve tokyo terlikler) hamamın akustik koridorundan geçerek tahta kapısına ulaşır ve kapıyı açar açmaz da yoğun bir buhar ve sabun kokusu bizi karşılardı. Anneler tarafından önce neredeyse kaynar sularla yıkanır, sonra azad edilirdik. Kabinlerden getirilip göbek taşına dizilen çeşitli yemeklerden ziyade en çok; hamamın tahta kapısına varmadan önce yer alan serince alandaki fıskiyeli küçük havuzun etrafında kuzenlerimle gazoz içmek, sürekli gülmek, sürekli koşuşturmak, hamamın akustik özelliğini çok sevdiğimizden, bildiğimiz marşları bağıra çağıra söylemek, şiir okumak falan gibi şeylerle oyalanmayı tercih ederdim. Annelerin arefe partisinde söyledikleri şarkıların, türkülerin nağmeleri kulağımıza uzanır ve işte o anda gece uykuya dalıncaya dek beni hiç terk etmeyen tarif edemeyeceğim tatlı bir huzur kaplardı içimi. Misafirliğe gittiğimiz gecelerde de (Malatya anılarımda) derin bir uykuya dalıp, sonra yarı uykulu yarı uyanık halde babamın kucağında eve döndüğümüz zamanlarda duydugum ve kendimi bıraktığım huzurlu mutluluk gibi..


 Çocukluğumun anneanne-dede evinde geçen her bayramı hep kalabalık, karmaşık ama çok eğlenceli gürültü, patırtı içinde olarak aynı düzende geçerdi. Tek fark aileye yeni katılan bebekler ve 4-5 yaşına vardığından annelerimizin korkusuna bahçeye yanımıza kattığımız ayak bağı kuzenlerin sayılarının artmasıydı. Arefe geceleri, yeni ayakkabılar, giysiler başucumuzda uyur, sabah nefis kahvaltı kokusuna uyanır, camiden sabah namazına gitmiş, dedeyi, babaları, dayıları, enişteleri beklerdik heyecanla. Geldiklerinde büyüklerin ellerini öper, bayram harçlıklarımızı, ve şekerlemelerimizi alır, hep birlikte hazırlanmış 2 adet masanın ve biz çocuklar da yer sofrasının (kendi tercihimizdi, büyüklerin az biraz gözlerinden uzakta olmak için) etrafinda yerlerimizi alırdık.


Bayramlarda anneannemin menüsü mevsime ve hangi bayram (Seker/kurban) olduğuna göre değişirdi. Aklımda kalanlar başta içli köfte (içine para saklanır, onu bulmak derdiyle yediğimiz sayısız nefis köfteler), mumbar, hingel, Divrigi pilavi, peskutan çorbası gibi çok özlediğim ve pişirmesini hiç öğrenmediğim lezzetler ve tabi bol miktarda et-kebap, köfte sınıfına giren yemekler. Annemin elinden hurma (kalbura bastı), anneanneden ev baklavası ve başka çeşit tatlılar da elbet listenin önemli parçasıydı, ama çocukken tatlıyla hiç aram olmadığından pek hatırlamıyorum :-)


Sofralar benim icin sevgi, birlik beraberlik ve neşenin hissedildigi ortamlardır. Sofralar küsleri barıştırır, sofralar birbirimizi tanımamıza keyifli bir ortam sağlar, sevgimizi saygımızı sergilediğimiz, en güzel sohbetleri açtığımız yerdir. Hele de çocukluk anılarımız daki bayram sofraları, hiç unutulmaz degil mi?

 

Bu  bayramlarin üzerinden 50 küsur yıl geçti, büyüklerimiz göçtükten sonra Sivas şehrine bir daha hiç gitmedik. Büyük dayım ve ailesi İstanbul'da, geriye kalan herkes Ankara'da yaşadık. Sonra biz kuzenler Ankara, İstanbul, İzmir, Zürih ve Birmingham'a dağıldık ve zaman içinde anneleri, teyzeleri, dayıları, yenge ve enişteleri kaybettik, dört büyüğümüz kaldı sadece..

 

Sivas’da yaşanan bayram buluşmalarının etkisi ile olmalı çocukluğumda; annemin tüm ailesi, teyzeler, dayılar, kuzenler dede, anneanne ile bir arada yaşayacağımız çok katlı bir apartmanda olmayı ısrarla hayal ederim (babam tek çocuk ve öksüz).

Hayat ve hayaller; hele ki çocukluk hayalleri çoğunlukla buluşmuyor. 


Yıl 2021, artık ben büyük anneyim (hem anneanne hem babaanne), ama eşim hariç sevdiğim herkeslerden uzaktayım. Yıllardır, faydasız bir çaba ile Noel ve Paskalyalarda bizim bayramların tadını bulmaya çalıştım, ama canım annem Louisa’yı  (kayınvalidem) kaybedince, çocuklar tek tek yuvadan uçarak bu kocaman kıtada dört bir yana dağılınca, kalabalıkla yaşanan Noel ve Paskalyalar da anılara yerleşti. Hayat bu, öyle değil mi?

Sevdiklerimle ve geleneklerle yaşayamadığım 57. Bayramim (ramazan ve kurban bayram toplamlari) bu gün. Türkiye’de ki canım ailemin ise ilk kez yaşayacağı bir ıssız ada bayramı, benimkiler kadar ıssız olmasa da..

 

Çocukluk anılarımız hep en canlı anılardır,  çünkü çocukluk en tasasız (taciz edilen, bin bir türlü sorunla yaşayanlar hariç) yaşadığımız dönemdir. İlk gençlik ve gençlik sevinçli bir telaş içinde kendimizi anlamaya çalıştığımız ve eğitimimizle uğraştığımız dönem, okullar bitip yetişkinlerin hayatına dalınca ev aile, kariyer çocuk derken bir de bakmışız orta yaslardayiz. Çocukları büyüttük rahat edeceğiz derken, çoğunluğun büyüklerine bakma, şefkat sunma ve yakın ilgilenme dönemi veya kimilerinin torun bakma zamanı .....

İşte dur-durak bilmeden geçiyor hayatlarımız. Rüzgar gibi! Bu yaşlarda daha da mı çabuk geçiyor gibi hissediyoruz? 

 

Bayram arifesinde tüm bunları düşündüm işte ve ODTÜ nün popüler hocası Mehmet Gürkaynak'ın  ünlü sözü geldi aklıma: 

"Dün geçmişe ait, yarın geleceğe ve içinde olduğumuz an yaşadığımız zamandır, anı yaşamayı bilmelisiniz."


Evet hepimizin yaşamları baştan sona değişik, ama önemli bir ortak noktamız var: 

Dünyaya  gelmiş olmamız 400 trillion içinde 1 tek olasalık (bilim adamlarının hesabı)!

Eğitimimiz, ailelerimiz, imkanlarımız.. pek çok şükürlerimiz de var. 

Şanslıyız pek çok - çok açıdan da!!

Şu an Hindistan'da başının üzerinde damı bile olmayan 2 milyon evsizden birisi de olabilirdik, hem de bu pandemide......ama değiliz!

Bu şansın bilinciyle yaşamalıyız geri kalan zamanımızı. Her günümüzü bayram gibi, herşeye rağmen bayram gibi yaşaya bilmeliyiz. Bu zor bir sanat ama imkansız değil.

 

Başta ailem, dostlarım, arkadaşlarım, sınıfdaşlarım hepinizin Ramazan bayramı (Şeker bayramı çocukluğumuzdan) kutlu olsun. Seneye sevdiklerimizle kucaklaşarak karşılayacağımız, sağlıklı huzurlu bir bayram yaşamamızı diliyorum. 

Bu yıl Kurban bayramina yetismez diye dusundum bu dilek 😊







 

Carpe Diem 

 

Sevgiler

No comments: