Travel

Travel

Monday, June 27, 2016

THE MYSTICAL ST.PETERSBURG-Day 1

St.Petersburg limanında demirleyen gemimizden şehrin puslu bir sabaha saklanmış siluetine baktığım zaman doğrusu içimi hiç bir heyecan kaplamadı. Uzaklardan bile seçilen dev asa liman ve bina inşaat  vinçlerinin  çirkin görüntüleri, havanın soğuk, yağmurlu ve sisli oluşu buna bir neden olabilir. Hemen limandaki gümrük ve pasaport dairesinde ayazın içinde beklenen uzun sıra , görevlilerin asık suratları,  gemimizin bildik gürültücü (Uzak doğulular) tiplerinin etrafımızda oluşturduğu ses kirliliği derken ruhumun pozitif ibresi eksilere doğru hızla inişe geçti.  Ancak gümrüğün önünde, iki gün boyunca bizimle olacak olan rehberimiz Evgenya ile buluşunca pozitif ibre de yükselmeye başladı. Bir Rus kızından çok güneyin (Alabama yöresi) kızlarına benzeyen rehberimizle hemencecik kaynaştık.  Evgenya 29 yaşında, şehirde rastladığımız hemen her Rus’un aksine sıcacık güleryüzlü ve nazik, bir o kadar da sanat, tarih ve kültür konusunda mükemmel donanımlı, kusursuz ingilizcesiyle harika bir rehber. Arabaya biner binmez, rehberlik için bizi uzun bir listeden özellikle seçtiğini söylüyor. ‘çünkü siz mesleki hayatımda Rus Sanatları müzesini ve Dostoyevski’nin evini görmek isteyen ilk Amerikalı’larsınız’.’ Anlaşılan rehberimiz aslında hayli meşhur ve hatta gemide bizim katılmayı atladığımız ‘Baltic Voices’ konferansında da konuşmacı imiş. Aslında seyahatlerimizde serbest dolaşmayı severiz, ancak Rusya vizemiz olmadığından, sürekli bir rehber, özel araba ve şoför ile gezmek zorundayız. Seyahate çıkmadan en az 2 hafta önce pasaport dairesine ve rehberlere verilmek üzere bir gezi planı da bildirilmek zorunda. Kurallar böyle. Yani biraz yarı tutsaklılık halleri gibi olsa bile ekibimiz mükemmeldi ve onlar olmadan iki günde kocaman ve olağanüstü ilginç St Petersburg’u böylesine güzel gezemezdik, öğrenemezdik. Hele de ilk günün sağnak yağışında ve soğuk rüzgarında arabasız onca yeri gezmek hayal bile edilemezdi. 
            İlk durağımız yazlık saray Peterhof. Limandan saraya oldukça uzun bir yol, ancak böylesi daha güzel. Sabahın erken saatlerinde güne başlamış Rus’ları, caddeleri, binaları, parkları izleyerek, St.Petersburg şehri ve büyük Peter (Peter the great) aşığı Evgenya’yı uzun uzun dinleyerek ilerliyoruz. Abartmıyorum gerçekten aşık.
            St. Petersburg bataklığın üzerine kurulmuş dümdüz bir şehir. Kurucusu ise Çar Peter.  1712 de Rusya’nın başkenti olan şehir bu gün başkent değil ama Rusya'nın tek Avrupai şehiri. Tahta çıkmak şansı hiç olmadığından çocukluğu izole edilmiş olarak Avrupa kültürüne hayranlık duyan öğretmenlerin elinde geçen Peter kaderin ilginç cilveleri sonunda 10 yaşında Rus Çarı olmuş (1682). Peter’in Avrupa hayranlığı St.Petersburg’un her köşesine hakim. Dominant mimari stili barok ve neo-klasik. Görkemli Saray Meydanında bulunan General Stuff Building, şimdi Dünya’nın en önde gelen müzelerinden biri olan Hermitage (eskinin Kışlık Sarayı), Rus Sanatları Müzesi, St. Isaac Katedrali, Peter tarafından  kurulan ve ilk müze olan doğal Bilimler Müzesi Kuntskamera barok mimari tarzını yansıtan ünlü binalar.. Buna aykırı tek ünlü örnek ise  ortaçağ Rus mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan ‘Church of the Savior on Spilled Blood’. Peter’ın Avrupa hayranlığnı en güzel yansıtan diğer örnekler  de görkemli ve sayıları kabarık olan saraylar. Bu aşırı gösterişli savrukluğun ise çarlığın sonunu getirdiği de aşikar.
            Yine barok mimarinin bir diğer örneği olan Peterof ise olağanüstü güzellikte bahçelerin, havuzların, fıskiyelerin, heykellerin, ağaçların çiçeklerin neredeyse aritmetik bir düzenle yayıldığı platoya tepeden bakan görkemli, bol altın kaplamalı muhteşem bir saray. Rusya’nın Versaille’i olarak da biliniyor.  Peterof ilk durağımızdı ancak çok kötü hava koşullarına denk düşen ziyaretimiz biraz aceleye geldi, ama buna rağmen sarayın ve uçsuz bucaksız dantel-dantel bahçelerinin , fıskiyelerinin güzelliğine hayran kaldık. Peter’ın bir fıskiye tutkunu alduğu belli. Sarayın güzel kadınlarının veya aşıklarının bilip gezindiği banklarında dinlendiği gizli minik bir bahçenin etrafına gizli fıskiye sistemleri kurdurup, bahçe ziyaretçi ile dolduğunda , fıskiyeleri aniden açtırıp, bahçenin arkasındaki kulubede kurbanlarını gözetler, kahkahalarla gülermiş. Verdiği yemek davetlerinde istediği gibi davranmayanları da bir litre votkayı içirmekle cezalandırırmış! Evgenya'nın dediğine göre neyseki o dönem votkanın alkol derecesi biraz daha düşükmüş! Acaba bizim tarihimiz de Deli Pedro diye geçmesinin nedenlerinden biri bu garip espri anlayışı ve ceza sistemi olabilir mi? Herneyse fıskiyelerle ilgili son olarak, hergün saat 11 i vurduğunda sarayın bahçesinde olan her fıskiyenin aynı anda ve bir müzik eşliğinde açıldığını ve çok güzel bir atmosfer yarattığını söylemeliyim.
            Öğlen yemeğini lokal bir yerde yemek istedik ve Rus paylarıyla ün yapmış bir yere gittik. Tek turist bizdik tabi.  Sebzeli, otlu mantarlı, parça kuzu etli, kıymalı ve ringa balığı ile yapılmış onlarca değişik paylardan ringa balığı ile olanını denedim yanında Rus çayı ile, tek kelime ile nefisti. Biraz da  Türklerin börek ve pide (üstü kapalı olan) karışımı bir şey olan Rus payları oldukça popüler olmalı ki, bir masa bulup oturmak için uzun kuyruklar vardı.
             Yemek sonrası gemiye dönünceye dek olan tüm vakti ise Rus Sanatları müzesinde (The State Russian Museum’ in St.Petersburg kısmı) geçirdik. St.Petersburg’a gelip de bu müzeyi atlamak mümkün değil ve benim için Hermitage Müzesinden de önemliydi. 1895 de 2. Nikolas tarafından kurulan müze, olağanüstü bir neo-klasik örneği olan Mikhailovsky Sarayında barınmakta.  Rus sanatçıların yapıtlarını oldukça zengin kolleksiyonlarla görmek imkanı veren bu müzenin kapsamına ve hatta görsel bir tura google’dan The State Russian museum www.en.rusmuseum.ru  dan ulaşabilirsiniz. Galeri galeri müzeyi anlatmak mümkün de sizin zamanınızı almak istemiyorum. Bir hafta içi günü olmasına karşın, çoğunluğu yerli halk, İtalyan ve Fransız turistlerden oluşan büyük bir kalabalıkla gezdiğimiz müzeyi listemize aldığım için gerçekten mutluyum. Ruslar resim sanatına olan ilgisi ve üretkenliği binlerce eserle bu müzede oldukça belirgin. Keşke Osmanlı da rönesansı yaşayabilseydi diye düşünüyorum. Şimdi belki de herşey bambaşka olurdu cihanda..
            İlk günümüz bu müze ile bitti ve akşam 
‘The House of Officers’ de düzenlenen ‘Folk şarkıları ve Danslar’ gösterisine (Song and Dance Ensemble of the Western Military District-tarafından) katılmak için şehre geri gelmek üzere gemiye döndük. Akşam katıldığımız gösteri çok güzeldi ve bir o kadar da ilginç idi. Düşünün karşınızda tümüyle askeri giysiler ve şapkalarıyla şarkı söyleyen ve tümü erkek olan solistler ve bando var. Şarkılar ise öyle marşlar değil, halk ezgileri, uzun havalar, türküler falan. Ana vatandan kazandığım askere alışık bir göze rağmen  bana ve salonu dolduran batılılara bu gösteri hayli değişik bir şey oldu. Ayrıca folk dansları ekibi de yer aldı. THBT deneyimim ışığında, bize sunulan folk dansları gösterisinin biraz da batı zevkine göre ayarlanarak sergilendiğini görmek  benim için biraz hayal kırıklığı oldu. Ne yazık gösteri salonunda fotoğraf çekmek yasağı olduğundan bu bandoyu veya solistleri resimleyemedim. Sizin hayal gücünüze emanet ediyorum gösteriyi. Ancak bu gösteri sayesinde gemiden konser yerine kadar güzergahda yer alan komünist rejimden kalma ve hala Rus halkının bir kesiminin yaşadığı mahalleleri ve evleri fotoğraflayabildim. Beyaz gecenin sayesinde (güneşin gece yarılarına dek batmadığı uzun gecelere verilen isim-white nights), gün ışığında arabadan yakalayabildiğim resimleri diğerleri ile aşağıda yer alan sıralama da paylaşarak, yazımın ilk kısmını noktalıyorum.
            Haftaya yazacağım ikinci kısım ise Dostoyevsky’nin evi, St. Nicholas Church, Spilled Blood Cathedral ve öyküsü,  tipik bir Rus ziyafeti ve St. Petersburg halkı üzerine olacak. Şimdilik plan bu... Bir seyahat yazarı değilim, ama kendi gözlüğümden benim için St. Petersburg şehri ve insanını  bu blogda paylaşmak istedim. Ayrıca detayları unutmamak, anıları sıcak tutmak açısından kendime yazdığımı da itiraf etmeliyim Altmışlara doğru yelken açarken önemli!

Fotoğraflar Sırasıyla:
Birinci Grup- St.Petersburg’un gelişen yeni mahalleleri ve evleri ile sosyalist dönemin apartman blokları, turistlerin ilgisini çeken binalar, caddeler, mağazalar, gün batımı vs.




































İkinci Grup- Yazlık Saray Peterof




















Üçüncü Grup- Russian Museum






















Dördüncü Grup- Halk Dansları gösterisinin yapıldığı bina ve Rus hostesler